4 Ocak 2010 Pazartesi

10 Kasım Atatürk'ü Anma Programı


EŞ-BAŞKAN ALPER COŞKUNÇAY'IN
10 KASIM ATATÜRK'Ü ANMA PROGRAMI KONUŞMA METNİ

Şimdi saatler bir sen, bir ben diye vuruyor…
Yine de eksik kalıyor…
Yine 10 Kasım, bakmayın gözyaşıma,
Ağıtçı değilim... Kahrımdan bu serzenişim,
Yıllar sonra panikliyorum, Atatürk ölüyor...

Sayın Hocalarım, Değerli Arkadaşlar…

Konuşmama Genel Sekreterliği’ni yürüttüğüm Üniversiteler arası iletişim platformu Yeni Nesil Derneği’nin aylık dergisi Ortak Kampüs’ün bu ayki sayısında yer alacak olan yazımdan aldığım birkaç duygusal satırla başlamak istedim.

Öncelikle hepinizi şahsım ve topluluğum adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlarıma iki husustan dolayı teşekkürü bir borç biliyorum:

Bugün burada Kariyer ve Yönetim Topluluğunun üyesi veya üye namzeti sıfatıyla bulunarak beyan etmiş olduğunuz irade ve Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ü anma maksatlı olarak da organize edilen bu toplantıya iştirakiniz ile üniversitemizin Cumhuriyet değerlerine ne kadar bağlı olduğunun bir ifadesi olarak sergilediğiniz duruş…

Çok teşekkür ederim burada bulunduğunuz ve Atamızı andığımız bu gecede ortak sesimiz olduğunuz için!

 
Değerli Hocalarım, sevgili arkadaşlar…

Ben bir Türk Genciyim… Bu sıfatı şerefle taşıyan sizlerden belki de en değersiziyim… Türkiye’de tarihin iki mucizesi gerçekleşmiş, sadece buna inanırım:

Birincisi, bilgi çağının öncesinde bilgiye inanarak kitaplardan beslenen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün doğuşu, ikincisi ise, Mustafa Kemal’in bugün bile gelişmiş dünyanın tüm dış desteklerine, çabalarına rağmen, bazı ülkelerde gerçekleştirilme olasılığı oldukça küçük olan lâik, demokratik ve uygar bir ulusun yaratılması ve bunun 85 yıl önce, emsalsiz bir dehayla gerçekleşmiş olması.

Artık dünya o günler kadar ilginç değil… Yarın meclise girmeye aday 25 yaşındaki genç nesil, Sovyetlerin dağılmasını, tek kutuplu ve yeni dünya düzenini arayan dünyayı, globalleşme – bölgeselleşme tartışmalarını, Körfez savaşlarını, Irak’ta meydana gelen gelişmeleri, 11 Eylül saldırılarını, nükleer silahlanma çabalarının yeniden canlanmasını, ekonomik krizleri, AB sürecini ve bugün Orta Doğu’da yaşanan olayları gördü ve görmeye devam ediyor. Tüm bu değişimleri, sosyal yaşantımızda, içinde yer aldığımız çevrelerin bakış açısından değerlendirmeye çalıştı ve çalışmakta.Şüphesiz geçmişi iyi bilmeden iyi bir gelecek kurulamaz. Gençlik olarak Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyetin geleceğine uzanırken, tüm bu etkileri sağlıklı bir şekilde değerlendirmemiz gerekmekte. Çünkü, Türkiye’de geçmiş kadar, hatta daha çok, gelecek önem kazanmakta, ve gençlik, geçmişinden ders alarak geleceğe bakmak zorunda.

Bu noktada Kahraman Atatürk’ün gençliğin omzuna yüklediği; kendisine teslim edilen cumhuriyeti en iyi şekilde korumak ve yüceltmek olan en temel görevi, asil kanlı “Türk Gençliği” Atasının yaktığı meş’aleyle yerine getirecek!

Sanırım bu noktada Ulu Gazi’nin Bursa Söylevi’ni hatırlamak yerinde olacak.

“-Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını, cumhuriyeti, koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek" diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecektir. Diyecektir ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

“İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!”

Ülkemin yönetim biçimine ve devrimlerine yönelik saldırılara karşı yapıtını korumak değil mi benim görevim! Değil mi ki koşmak gösterdiğin hedefe hiç yorulmadan? Birileri yapıyor nasıl olsa diye üstlenmeyelim mi bu görevi? Elbette üstleneceğiz Atam! Sırtlanırken senden alacağız biz bu kudreti…

Sen ki, bir büyük devletin kurucusu…
Sen ki, bir toplumun yeniden yapılandırılmasında bir büyük devrimci…
Sen ki, savaşlarla, çatışmalarla dolu bir hayat…
Sen ki, Çanakkale’de ölmeyi emreden bir büyük lider…
Sen ki, “sath-ı müdafaa vardır…„ diyen eşsiz bir asker…
Sen ki, zeki, ileri görüşlü, entellektüel bir dahi…
Sen ki, bir büyük öğreti, bir büyük düşünce sistemi...

Öyle ki gençlik, Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin entellektüel derinliğine inerek onu kendine rehber edinmektedir. Hemen belirtilmeliyim ki, Ulu Önder’in bize seslendiği “10. Yıl Nutku” da günümüzün küreselleşen dünyasında içerik olarak artık anlamını yitirmiş, şekilsel ve kuru bir söylevden ibaret değildir. Bu söylevle Büyük Önder, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasından yarattığı genç Cumhuriyete önemli hedefler göstermiş ve ulusa bugünü ve geleceği de kavrayacak derinlikte bir yol haritası çizmiştir. Çizdiği bu sistem, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılmasını temel hedef alan, bu hedefe ulaşmak için, akıl ve ilmin yol göstericiliğini kabul eden, dinamik bir dünya görüşüdür. Bu sistem, kendi kendini üreten ve geleceğe dönük doğası gereği, geri döndürülemeyecek bir güçle kendi yatağında akmaktadır. Bunun tersini akıllardan geçirmek, boşuna bir çaba ve büyük bir hayal kırıklığı olacaktır.

Türk Milleti; onu biraraya getiren ana dil, ortak kültür ve yüksek hedeflerine ulaşmada gösterdiği iradeyi beyan etmede sergilediği hassasiyeti devem ettirdiği, inanç ve ideallerine kendi sahip çıktığı sürece, bu hedef hiç de uzak görünmemektedir. Çünkü bu açılım, zamanında Ulu Önder’in altını çizdiği, Gobineau’nun ırkçı anlayışını terkeden, Ernest RENAN’ın “millet“ tanımını kucaklayan bir yaklaşımdır. Bu, fakirlik içindeyken bile Osmanlı’dan kalma borçları ödeyen bir gurur, Sevr’i yırtıp atan bir zihniyet, demokrasiye aşkla bağlı bir ebru tablosudur.

Atasının fikir babası Namık Kemal’in kültüne, “vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur kutaracak bahtı kara maderini“ deyip, O’nun gibi sahip çıkan bir millet, emin olun payidar kalacaktır. Türk Milleti; Afyon sırtlarında bir şafak söker gibi, Samsun’dan doğar gibi, yeniden doğacaktır…

Atatürk`ün gösterdiği yolda ilerleyebilmek, yani çağdaş medeniyeti yakalayıp aşabilmek, kendimizi çağdaş dönüşümlere göre yenileyebilmek, değerlendirme ve yaklaşımlarımızı klişelerden arınmış, açık bir zihinle yapabilmek, mücadelemizi Mustafa Kemal'in irade gücü, azmi, bağımsızlık aşkı, cesareti, disiplini ve kararlılığıyla gerçekleştirebilmekle mümkündür. O’nun yolunda ilerleyebilmenin temel şartlarından biri, öncülüğünü yaptığı ilkelerden kesinlikle taviz vermemek ve bunları Türkiye’nin geleceğinin asla değişmeyecek temel nitelikleri olarak benimseyip uygulamaktır. Burada akıl ve bilim; gelecek yönelimlerimizin işaret ateşini tutuştururken, mazisiyle övünen, çalışkan, bilgiye susamış gençlik; kendisine hep güven duyacaktır.

Bu bağlamda içinde bulunduğumuz bilgi çağında eğitim ve öğretimin hedefi, toplumun bilgi toplumuna dönüşmesini sağlayabilecek bireylerin yetiştirilmesi olmalıdır. Şüphesiz bilgi toplumunda en büyük güç, bilgidir. Gençlik ise bir toplumun en önemli dinamiğidir. Dünya nüfusunun %30’unun gençlerden oluştuğu anımsandığında, gençlerin eylem ve söylemlerinin itina ile değerlendirilmesi, yarınlara yapılan bir yatırımın güvencesi olarak karşımıza çıkacaktır. 1968 yılında Cenevre’de düzenlenen İnsan Hakları Konferansı’nın belki de en özgün cümlelerinden biri de şudur: İnsan hakları ve temel hürriyetlerin tamamen uygulandığı daha iyi bir dünyada, genç neslin ideallerine güven duyulmalıdır!

“Gençler!...
Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler…
Bir gün memleketi, sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı, çok memnun ve mesudum” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün gerçekte yattığı yer, bizim vefa dolu yüreğimizdir.

İnsanlık idealinin aşık ve mümtaz siması,
Eşsiz kahraman Gazi Paşam;
VATAN SANA MİNNETTARDIR!

Biz vatan çocukları, Gazi Paşam…
Dilimiz takılı kaldı, diyemedik…
Boynumuz bükülü kaldı, doyamadık…
Seni çok özledik…
Bugün yine 10 Kasım…
Bakmayın gözyaşımıza…
Ağıtçı değiliz...
Kahrımızdan bu serzenişimiz...
Yıllar sonra panikliyoruz, Atatürk ölüyor...
Saat dokuzu beş geçiyor …
Saatler yine, bir sen, bir ben diye vuruyor...
Yine de eksik kalıyor…
9’u 5 geçe… bir sen, bir ben...
9’u 5 geçe… tik tak... tik tak...

Saygılar sunarım...

.

Hiç yorum yok:

Son Konular

Son Yorumlar


" Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten, Çekildik îzzet-û ikbâl ile bâb-ı hükûmetten !.. "