4 Ocak 2010 Pazartesi

Kıbrıs Sorunu ve Rauf Denktaş

EŞ-BAŞKAN ALPER COŞKUNÇAY’IN
KKTC 1. CUMHURBAŞKANI SAYIN RAUF R. DENKTAŞ'IN
"KIBRIS SORUNU" KONULU KONFERANSI AÇIŞ KONUŞMASI

Sayın Cumhurbaşkanı ve çok kıymetli misafirlerimiz...

Konuşmama başlamadan önce, 21-27 Aralık Kıbrıs Mücadelesi ve Şehitlerini Anma Haftası’na yönelik olarak düzenlediğimiz etkinliğe; Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve siz değerli konukların teşriflerinizden dolayı duyduğumuz fevkalade büyük mutluluğu dile getiriyor; sizleri şahsım ve arkadaşlarım adına sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum efendim, Hoş geldiniz...

Değerli Konuklar;

İnsanoğlunun huyudur, yaşadıklarının sorumluluğunu başkalarının üzerine yüklemek! Pis işleri görecek 'kötü adamlar' lazımdır, kendi kötülüklerini görmezden gelmek için... Ve 'kötü adamlık' fazla romantizm kaldırmaz. Binlerce yıllık tarihsel ve toplumsal süreçlerle dünya dengeleri ve belki de hepsinden önemlisi insanların beyinlerinin uç noktalarında birikmiş kinler vardır. 'Eleni ile Mustafa'nın bir türlü bir araya gelemediği Kıbrıs Adası'nda olduğu gibi...

Sayın Cumhurbaşkanı; 300 küsur yıl süren Osmanlı egemenliğinin topyekûn sona erip, adanın Britanya sömürgesi olduğu 1925'ten bir yıl önce, 27 Ocak 1924'te Baf'ta dünyaya gelmişlerdir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Anlaşması'yla Kıbrıs'taki haklarından vazgeçmiş, Katoliklerin kapattığı Ortodoks kiliselerini Osmanlı egemenliğiyle yeniden inşa edip milletler sistemi içinde seslerini duyurmuş Rumlar içinse, isyan vakti gelip çatmıştı.

Çağ artık ulusçuluk çağıydı. Yunanistan kurulmuş, Helen milliyetçiliğinin 'Megola İdea' fikri Akdeniz'in göbeğindeki adaya, Enosis yani “Yunanistan'la birleşme” olarak yansımıştı. Onlar ada nüfusunun yüzde 78'ini oluşturuyordu ve kaderlerini tayin etmek haklarıydı. Bir de yanı başlarında Osmanlı'dan miras Türkler vardı. İşte Rauf Denktaş’ta onlardan biriydi. 1878'de Osmanlı'nın adadan çekilmesini görmüş dedesi, ona "-Osmanlı yeniden gelecek. Belki ben göremem ama, sen görürsün!" demişti.

1931'e gelindiğinde Enosis'i gerçekleştirme yolunun güç kullanmaktan geçtiğini anlayan Rumların ilk isyanı patladı. Denktaş'ın rakibi olacak Rum lideri bileniyordu. Britanya'nın ezip geçtiği isyan sonrası 18 yaşındaki 'Makarios' ilk sürgününe yollanıyordu.

1941'de kurulan komünist AKEL, bu emel uğruna 1949'da ilk imza kampanyasını başlatan hareketti. Dünya Kiliseler Birliği'nin bursuyla gitmiş olduğu ABD'den aynı yıl adaya dönerek sivrilen Makarios ise, Enosis'in öncülüğünü komünistlere kaptıracak değildi. 1950'de 36 yaşında Başpiskopos seçildiğinde hemen Britanya valisine başvurup halkoylaması talep etti. Tabii reddedildi. Ama 1950'de kiliselerde düzenlenen halkoylamasında Enosis'e yüzde 95'i aşan oranda destek çıkıyordu.

Ortadoğu'daki sömürgelerini kaybetmeye başlayan Britanya'nın ise stratejik adayı kaybetmeye niyeti yoktu. Böl-yönet taktiği devreye sokuldu. Türk azınlık Enosis hayali kuran Rumlardan haddinden fazla rahatsızdı. Onlar, Osmanlı milletler sistemindeki halkların, uluslaşma sürecinde Balkanlar'da yaptıklarını, Girit'i unutmamıştı. 1943'te valinin girişimiyle 'Kıbrıs Adası Türk Azınlıklar Kurumu' (KATAK) kuruldu ve Enosis'e karşı ilk kitlesel Türk örgütü oldu.

Sayın Denktaş ilk gençliğini işte bu ortamda geçirdi. Anneannesi ve babaannesi tarafından büyütülen Rauf Denktaş henüz 1,5 yaşında iken annesini yitirmiş, 1930'da İstanbul'a gönderilmiş ve ortaokulu Arnavutköy'de ki Fevzi Ati Lisesi'nde okumuştu. Ardından adaya dönüp liseyi bitirmişti. Hâkim olan babası Raif Bey'in 1941'deki vefatının ardından Magosa'da kâtiplik yapıp bir yandan da toplumsal sorunlarla ilgileniyordu. Bu esnada Dr. Fazıl Küçük'le tanışmış ve Halkın Sesi'nde makale yazmaya başlamıştı.

1944'de Lincoln’s Inn’de hukuk okumaya gittiği Londra'dan 1947'de adaya döndüğünde, avukatlığa başladı. 27 Kasım 1948'de Kıbrıslı Türklerin mitinginde Dr. Fazıl Küçük'ün yanında ilk kez sesini duyuruyordu. 1948'de zamanın valisi Lord Winster'in oluşturduğu Anayasa Konseyi'ne üye oldu. Asıl yükselişi ise 1949 yılında başladığı savcılıktan 1957'deki istifası sonrası gelecekti. Aynı yıl; Aydın Hanımefendi ile hayatını birleştirdi.

Rumlar 1947'de özerklik önerisini reddedince Britanya da Türk kozunu iyice devreye sokuyor, 1948'de Türk İşleri Komisyonu'nu kurduruyordu.

Dönemin Başbakanı Adnan Menderes sonunda adadan gelen sese kulak verdi. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun önerisiyle Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen, Albay Eyüp Mater ve Binbaşı İsmail Tansu'nun seçtiği yedi subay ve sivil görevliler adaya gönderildi. Britanya ise EOKA'ya karşı çoğu Türklerden oluşan 'Yardımcı Polis Gücü'nü kurdu. Rumlarla Türkleri karşı karşıya getirecek ilk 'vuruşma'; bu güçler arasında yaşandı.

Kıbrıs, önce medya desteğiyle Türk kamuoyu, ardından Menderes hükümetinin gündemine sokuldu. Makarios'un, 1954'te konuyu Birleşmiş Milletler’e taşıması için seferber ettiği Yunanistan ise, Türkiye'nin şimşeklerini üzerine çekiyordu. 1920'de Anadolu'yu işgal eden Yunan ordusunda subaylık yapmış Georgias Grivas ise, Kasım 1954'te gizlice Kıbrıs'a çıkıp, 1955'te EOKA'yı yani “Kıbrıs Milli Kurtuluş Örgütü”nü kuruyordu. EOKA eylemleri Britanya'yı olağanüstü halde zorlarken, 1956'da Makarios'a yine Şeyseller’e sürgün yolu görünmüştü.

1955'te terörist bir hüviyete bürünen Enonisle mücadelede ve EOKA karşısında Kıbrıs Türklerinin direnişine yön veren Sayın Denktaş, 1958 yılında hükümetteki görevinden istifa etti.

1950'lerin sonunda Kıbrıs artık Türkiye'nin 'Milli Davası'ydı. Sayın Denktaş, 27 Ekim 1957'de Ankara'nın desteğiyle Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanlığına getirildi. Özel Harp Dairesi'yle bağlantılı olarak Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ise iki hafta sonra 15 Kasım'da kuruluveriyordu. Özel Harp Dairesi subayları ise Sayın Denktaş'ı lider bellemişti.

1958 yılında Rum tedhişçiler, Türk köylerine saldırınca, Türkler de bu olayları protesto etti. Zürih-Londra antlaşmaları öncesinde Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş, Ankara'ya Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede Denktaş, adaya Türk askeri gönderilmesi teklifini dile getirdi.

6 -11 Şubat'ta Zürih'teki müzakereler sonucunda Londra'da Kıbrıs Cumhuriyeti'yle ilgili; temel yapı, garantörlük ve ittifak hususlarında üç anlaşma; Menderes ve Karamanlis tarafından imzalandı. Türkiye, Yunanistan ve Britanya garantör ülkeler olurken, 16 Ağustos 1960'ta ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti'nin temel yapısı şuydu: Başkan Rum, yardımcısı Türk olacaktı. Yapılan anlaşmalara göre; meclisin yüzde 70'i Rum, yüzde 30'u Türk olacak, Türklere beş büyük şehir ve çoğunlukta oldukları yerlerde ayrı yerel yönetimler verilecek, 2 bin askerlik ordunun yüzde 60'ı Rumlar, yüzde 40'ı Türklerden oluşacak ve 650 kişilik Türk ve 950 kişilik Yunan birliği adada olacaktı. Ve tabi en hassas nokta: Kıbrıs başka bir devletle siyasi ya da ekonomik birliğe giremezdi. Aksi halde garantör ülkelere müdahale hakkı doğardı...

Makarios sürgünden dönünce Rum lideri seçildi. Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük'tü. ABD ve NATO ise durumdan memnundu.

1963 yılı sonunda silahlı çatışmalar başladı. Makarios önce Türklerin yerel yönetim hakkını ellerinden aldı, ardından Türkleri azınlık konumuna sokacak 13 maddelik anayasa değişikliğini sundu.

Rumlar Akritas Planı'nı devreye sokup, 21 Aralık 1963'te silahlı isyan başlattı. Hükümetten Türk bakanları çeken Dr. Küçük ve Denktaş’a göre asıl umut, Türkiye'nin müdahalesi ve taksimdi. Bu arada adadaki binlerce Türk ve Rum; ya birbirlerine saldırmış ya da saldırılara uğrayıp göç etmek zorunda kalmıştı.

EOKA şefi Grivas da adaya gizlice sokulan Yunan askerleriyle işbaşındaydı. Kıbrıs devleti Rumların eline geçerken, 1964'te adaya barış gücü gönderme kararı alan BM Güvenlik Konseyi, Türklere haksızlık edildiğinden bahsetmiyordu! Onlarsa 1964 Ocak'ında Türkler adına yasama ve yürütmeyi üstlenen 'Genel Komite'yi kurdu. Ocak 1964'te Londra Konferansı'na katılmak ve New York'ta Birleşmiş Milletler'e hitap etmek üzere adadan ayrılan Sayın Denktaş; Makaryos tarafından “istenmeyen şahıs” ilan edildi ve Yeşilada'ya girmesi yasaklandı.

1967'de adaya gizlice girerken tutuklandı. Yoğun girişimler sonucu Türkiye'ye iade edildi. Adaya dönemeyen Sayın Denktaş, Ankara'da yaşarken Türkiye ile Yunanistan'ın Enosis'i temel alan, Türkiye'ye de adada üs veren Acheson Planı'nda uzlaşabileceğini görmüş, bu kaygılarını 1966'da yayımladığı '12'ye 5 Kala' adlı kitabında yansıtmıştı. Dr. Küçük de, Türk ordusuna, "Gelmeyeceklerse cemaatimi alıp Avustralya'ya kaçayım" diyordu. Bir yıl sonra Nisan 1967'de Yunanistan'daki askeri darbenin ardından işler iyice karışacaktı.

Ankara'da da kafalar karışıktı. Özel Harp Dairesi ağırlığını Denktaş'tan yana koyarken, Dışişleri; Dr. Küçük'ün yanındaydı. Denktaş, 1967 sonlarına doğru Özel Harp Dairesi'nin bilgisiyle, tabii Türk hükümetinden gizli olarak Kıbrıs'a gitmeye kalkıştı. Yanlışlıkla Rumların yoğun olduğu bölgeye çıkınca yakalandı. Ankara'nın müdahalesiyle Türkiye'ye yeniden iade edildi. Ardından EOKA'nın Geçitkale katliamı geldi. Türkiye müdahale tehdidi savurunca Grivas ve Yunan askerleri adayı terk etmek zorunda kaldı.

28 Aralık 1967'de Geçici Türk Yönetimi kurulurken, Sayın Denktaş 1968'de Makarios'un oluruyla adaya dönebildi. Türkiye'nin bu konjonktürde adaya müdahale edemeyeceğini anlayıp ılımlılaşmıştı.

Sayın Denktaş, 5 Temmuz 1970 tarihinde yapılan genel seçimlerde yeniden Türk Cemaat Meclisine, Meclis Başkanı seçildi.

Ardından Şubat 1973'te, 12 Mart rejiminin desteğiyle seçime tek aday olarak katılıp, Dr. Küçük'ün yerine Cumhurbaşkanı yardımcılığına seçildi. O, artık Türkiye'nin arzusuyla üniter devlet içinde yerel özerkliğe dayalı azınlık haklarını müzakere ediyordu.

Grivas ise 1971'de adaya gizlice dönüp EOKA-B'yi kurmuş, Türklere saldırıları örgütlüyordu. Yunan cuntası destekli EOKA'cı Nikos Sampson'ın 15 Temmuz'da Makarios'u devirmesi ise dengeleri alt üst etti. Türk hükümeti ise 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı. 23 Temmuz'da Sampson çekilmişti. Bir gün sonra adadaki sarsıntı Atina'ya ulaşıp cuntayı devirecek, Karamanlis başbakan olacaktı.

25 Temmuz-14 Ağustos'ta garantör devletlerin konferansı sonuç vermeyince Türk ordusu iki gün süren ikinci harekâtla adanın yaklaşık yüzde 40'ını ele geçirdi. Kuzeydeki Rumlar güneye, güneydeki Türkler kuzeye savruldu.

Denktaş; 1975'te Türk Federe Devleti'ni ilan edip devlet ve meclis başkanı olurken, aklında konfederasyon vardı. 1976'daki ilk seçimde Kıbrıs Türk Federe Devlet Başkanlığı'na seçildi ve anayasa uyarınca yeni kurduğu Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanlığı’ndan istifa etti.

Makarios 1977'de dünyadan göçüp giderken; O, 1981'de ikinci kez seçiliyordu. Diplomatik baskılar Denktaş'ı 'iki bölgeli, iki toplumlu federasyon' tezi içeren doruk anlaşmalarına itse de, konfederasyon tezinden hiç vazgeçmedi.

Artık taksim vakti gelip çatmıştı. 15 Kasım 1983'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etti ve 1985'te Cumhurbaşkanlığına seçildi. 12 Eylül darbesinden üç yıl sonra kurulan Özal hükümeti, kucağında nur topu gibi bir Kıbrıs sorunu buluverdi. Ve dünya yeni devleti tanımıyordu...

Sonunda Türkiye, 1997'deki Lüksemburg zirvesinde AB tarafından adaylığının reddedilmenin de etkisiyle iki devletli konfederasyonu, yeni Kıbrıs politikası ilan etti.

Türkiye 1999 Aralık'ındaki Helsinki zirvesinde AB'ye aday ülke olurken, önüne Kopenhag Kriterleri'nin yanı sıra Kıbrıs sorununun çözümü ev ödevi olarak konuldu. Tabii 1990'da bu kez 'Epo Enosis' (yeniden birleşme) şiarıyla AB'ye başvurmuş Rumların aday ülke ilan edilmesi, işin tuzu biberiydi. Avrupa Birliği, taksimi seçen Türkler karşısında 1960 garantörlük anlaşmalarını çiğnemekten çekinmemişti.

2002 yılı BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın 'iki tarafın eşit ortaklığına dayalı, rotasyonlu başkanlık içeren' çözüm planı ve AKP iktidarını; 2003 ise zamanında Sayın Denktaş için "vurun" demiş olan Tasos Papadopulos'u getirdi. Sayın Denktaş'ın sürprizi ise 2003 Nisan'ında Yeşil Hat'ı 30 yıl sonra ilk kez açmak oldu. On binlerce Rum kuzeye aktı. Adada diyalog yolları açıldı. Annan yeniden devreye girdi. Lefkoşa-New York-Bürgenstock görüşmelerini kapsayan meşakkatli bir süreç sonunda adanın iki yanında 24 Nisan 2003'te Annan'ın Türk tarafı için göreceli büyük kazanımlar içeren 9000 sayfalık planı referanduma sunuldu.

Rum halkı, Papadopulos'un sözünü dinledi, "Beni çarmıha gerseniz imza atmam" dediği, gözyaşlarıyla halkını 'Hayır' demeye çağırdığı anlaşmayı yüzde 76 gibi ezici bir oranla reddetti. Kıbrıs Türk halkı ise plana yüzde 65 oranıyla 'Evet' diyordu. Rum Yönetimi 1 Mayıs 2004'te resmen AB üyesi olurken, KKTC'nin payına sadece AB ve ABD'nin tecridi kaldırma vaatleri düşüyordu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kurumları ve kuralları ile batı standartlarında bir devlet olarak bu gün, yadsınamaz bir gerçekliktir. Anayasası, meclisi, yargısı, demokrasisi, yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluşları, üniversiteleri, modern hayatı destekleyen her türlü tesisleri, turizm ve ulaşım alt yapısıyla, İşleyen ve kendine yeten bir ekonomisiyle... Tarihi ve şehitleriyle...

Kısacası tüm dünyanın kıskançlıkla izlediği bir irade ve iddia olarak; KKTC, bir başarı öyküsü olarak ortadadır.

Değerli Konuklar;

Bu noktada belirtmeliyim ki; hem şehrimiz Namık Kemal’in kültünü yaşatan "bağımsız yaşamak karakterinin" ve "devlet kurmak gücünün" tezahür ettiği en büyük kahraman evladı; Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Sayın Rauf Denktaş’ta bu kültün yolunda ilerlemiş önemli bir liderdir. Derler ki, liderler işaret ateşlerine benzer. Dalgalı denizlerde, sisli gecelerde yol gösterirler. Risk alırlar. Bilinmeyenle uğraşırlar. Liderler bugüne ve geleceğe de yol gösteren birer işaret ateşidir.

Bu ateşin dayandığı Atatürkçü Düşünce Sisteminin küresel düzeyde genellenebilir bir ruhu vardır. Tarihsel bilime dayalı değişiklik olmadan, gelişme olmaz anlayışıyla; bu düşünce sistemi kendi kendini üreten ve geleceğe dönük doğası geri döndürülemeyecek bir güçle yatağında akmaktadır. Bunun tersini akıllardan geçirmek beyhude bir çaba ve kocaman bir hayal kırıklığı olacaktır.

Çünkü Ulu Önderimizin bir çağdaşlaşma projesi olarak ortaya koyduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin, gelecek teminatı; onun ilke ve devrimlerinin yılmaz bekçileri ve emanetçileri olarak “Gençlik”; tarihinin kazandırdığı edinimlere sahip çıkmaktadır. Yüce Atatürk’ün belirttiği “-Bütün ümidim Gençliktedir!” vecizesindeki sorumluluktan hareketle dün olduğu gibi bugün de “Gençlik görevinin başındadır!” ve bu sorumluluğu geleceğe taşıma azminde ve bilincindedir.

Sizlere arz etmeye çalıştığım bu öykü; Kıbrıs Türklüğünün ve öncelikle Sayın Rauf Denktaş'ın eseridir. İnsanlık fedakarlıklarından hiç birini kendisinden esirgemeyerek Kıbrıs Türklüğü'nün tarihe mal olmuş Milli Mücadelesi’nin onulmaz simgesinin Sayın Denktaş olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı; 22 Nisan 1990'da yapılan erken seçimde ikinci kez ; 2000 yılındaki seçimlerde de üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilmişlerdir. 17 Nisan 2005'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayan Sayın Cumhurbaşkanı, "-Bu muhteşem bir gündür. Bugün, hepimiz yaşadığımız için, tarihi yaşıyoruz. Bu tarihi bize yaşatan halkımıza en içten duygularımla teşekkür ediyorum, Anavatanımıza teşekkür ediyorum ve burada Kıbrıs’a hizmet vermiş yaşlı, genç, eski, yeni tüm komutanlara da en içten duygularla teşekkür ediyor, şükranlarımı bildiriyorum. Şehitlerimizin kemiklerini sızlatmayalım, bayrağı gönderden düşürmeyelim, barışı dik yürüyerek arayalım, buluruz, Türkiye ile birlikte bulacağız...” sözleriyle; 24 Nisan'da görevi Sayın Mehmet Ali Talat'a devretmişlerdir.

İngilizce ve Rumca'yı iyi bilen Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu yaşam öyküsü içinde, üç oğlu ve iki kızı olmuştur. Bir oğlunu bademcik ameliyatında, bir oğlunu ise trafik kazasında yitirmiştir. Bugün bir oğlu, iki kızı ve on bir torunu vardır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın ”İşgal Altında” adlı bir film senaryosu ve bugüne dek yayınlanmış 50’yi aşkın kitabı bulunmaktadır. Yazarlık ve fotoğrafçılık en sevdiği uğraşlarıdır. Amerika, İngiltere, Avustralya, İtalya, Türk Cumhuriyetleri, Polonya, Fransa, Avusturya ve Türkiye’de muhtelif zamanlarda çok sayıda fotoğraf sergileri açmış, sayısız konferanslar vermiş ve çeşitli ödüller ile fahri doktora ve profesörlük payeleri almışlardır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsında ve yüksek huzurlarında, bu yaşam öyküsünün önünde saygıyla eğiliyor, alkışlarınızla konuşmalarını yapmak üzere Sayın Cumhurbaşkanı’na kürsüye davetimi arz ediyorum.

.

Hiç yorum yok:

Son Konular

Son Yorumlar


" Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten, Çekildik îzzet-û ikbâl ile bâb-ı hükûmetten !.. "